Gemlik’in rüzgarında, İznik ve Mudanya’nın yamaçlarında binlerce yıldır kök salmış zeytin ağaçları, bugün yerinden edilmek isteniyor. Bilimsel olarak mümkün görünse de, zeytin ağacını taşımak; toprağını, iklimini, yer altı ekosistemini ve belleğini koparmaktır. İspanya’daki örnekler umut verse de, Aydın’da taşınan yüzlerce ağacın kuruduğunu, Çine’de kuruyan gölgelerin “zeytin katliamı” diye anıldığını unutmamalıyız.

Yasa ile getirilen otomatik ruhsat mekanizmaları, ruhsatsız faaliyetlere af niteliğinde düzenlemeler ve ÇED süreçlerindeki esneklik; sadece zeytin üreticisinin değil, tüm halkın hukuki ve ekolojik güvencesini zayıflatıyor. Bursa’da yüzlerce hektar alan bu düzenlemeden etkilenebilir ve yerel çiftçinin geçim kaynağı ciddi tehdit altına girebilir.
Köylünün sabah kahvaltısına eşlik eden, kültürel mirasın simgesi olan bu ağaç; karbonu hapseden, arıya yuva, toprağa yaşam sunan bir varlıktır. Onu yerinden etmek, yalnızca köklerini değil, bizleri de yerimizden etmektir.

Bu yasayı “imar affı” benzeri bir kolaylaştırma olarak görmek mümkun olur; çünkü burada affedilen sadece ruhsatsızlık değil, toprağın hakkıdır. Bursa’nın zeytinlikleri kalkınmanın kurbanı değil, sürdürülebilirliğin taşıyıcısı olmalıdır.
Zeytine dokunmak, belleğe dokunmaktır. Bir mühendis, bir yurttaş olarak soruyorum: Bu belleği yerinden etmek bize ne kazandırır, ne kaybettirir?

YORUMLAR