Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, su kesintileriyle ilgili yaptığı açıklamada, kendi döneminde gerekli planlamaların yapıldığını ve mevcut Başkan Mustafa Bozbey’in bu süreci yönetemediğini savundu. Aktaş’a göre sorun, “beceriksizlik”ten kaynaklanıyor. Bozbey ise bu iddialara karşılık, su krizinin temelinde Aktaş döneminde yaşanan BUSKİ skandalları ve plansız baraj yönetimi olduğunu belirtti.
Ancak bu tartışmalar sürerken kamu vicdanını sarsan başka bir tablo daha var: Bursa’nın kaynak suları kesintisiz biçimde paketlenip başka illere ve ülkelere gönderiliyor. Üstelik bu kaynakların büyük kısmı, yabancı şirketlere satılmış durumda. 2-3 önlü marka artık yabancıların elinde; Bursa’nın suyunu Bursa halkı kısıtlı kullanırken, bu şirketler aynı suyu şişeleyip astronomik kârlarla pazarlıyor.
Ziraat mühendisi olarak önerim, Bursa’nın doğal kaynaklarının paketlenmesinde devletin ve yerel yönetimlerin daha etkin bir gelir modeli kurmasıdır:
• Her şişe ve damacanadan sabit kamu katkı payı alınmalı
• Kaynağın bulunduğu il doğrudan gelir elde etmeli
• Şirketlerin kârı ile kamu payı arasında adil bir oran kurulmalı
• BUSKİ gibi kurumlar sadece altyapı değil, kaynak yönetiminde de şeffaf denetlenmeli .
Bu model, TÜVTÜRK’teki sabit muayene payı veya sigara-alkol vergisi mantığıyla benzerlik taşır. Amaç, suyu sadece bir ticari ürün değil, kamuya ait stratejik bir varlık olarak değerlendirmektir.
Su, sadece bir mühendislik konusu değil; Bursa’nın kaynakları, Bursalıların hakkıdır. Bu nedenle, su kesintileriyle ilgili tartışmalar siyasi polemiklere değil, teknik çözüm önerilerine ve kamu yararına odaklanmalıdır.
Bugün su akmıyor olabilir. Ama kamu vicdanı akmalı. Teknik akıl, yerel sahiplik ve etik sorumluluk birleştiğinde; Bursa yeniden bereketin adı olabilir….

